
Sonbahar geldi. İstanbul sonbaharda daha güzel. Peki şehrin ilk akla gelen yerleri değil de daha az bilinen gizli güzellikleri nereler?
İşte İstanbul’un daha az bilinen 5 gizli güzelliği:
1. Atatürk Arboretumu (Sarıyer) : Belgrad Ormanı’nın güneydoğusunda, 345 hektarlık alana kurulu Arboretum yani ağaç parkı İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’ne ait fakat ziyaretçi kabul ediliyor. İçeriye yiyecek, su dışında içecek ve özel izinli çekimler haricinde fotoğraf makinasının bile alınmadığı arboretum çeşit çeşit bitki, ağaçların güzelliği ve nilüferlerle bezeli göletleri ile tam bir cennet. Özellikle bahar ve güz aylarında doğanın en güzel renkleri bir arada muazzam görüntüler sunmaktadır. Buraya kadar gelmişken Belgrad Ormanından bir uzun yürüyüşle Kilyos sahiline kadar uzanın.
2. Galata Mevlevihanesi (Tünel) : Yakın zamana kadar pek bilinmeyen ve Divan Edebiyatı Müzesi adıyla anılan müze, 2007 yılından itibaren gerçekleşen restorasyonlarla Galata Mevlevihanesi Müzesi adı ve konspetiyle yenilenerek 2011 yılında günü yeniden ziyarete açıldı. 17. Yüzyılın en önemli Divan Edebiyatı şairlerinden olup aynı zamanda tekkenin şeyhi olan Şeyh Galib’in de türbesi bulunan müzenin kurulu olduğu külliye, 1481 yılında kurulmuş olan “Galata Sarayı Endurun Mektebi” ile birlikte Beyoğlu’ndaki en önemli Osmanlı eserlerindendir. Pazartesi hariç haftanın her günü ziyarete açık olan müzede çeşitli müzik aletleri, farklı dönemlere ait Mevlevi eşyaları ve çeşitli eserler de sergileniyor. Buradaki huşu dolu zityaretten sonra bir Karaköy turu yaparak günü tamamlayabilirsiniz.
3. Molla Aşkı Tepesi (Balat): Esasen adı Mollaaşki olan ve Ezel dizisi ile “gizli”si saklısı kalmasa da şimdilerde yine kendi müdavimlerine ve mahallesine kalmış bu park ve içindeki çay bahçesi muazzam manzarası ile ziyarete değer. Balat sırtlarından ufka doğru Kayışdağ’ını, Haydarpaşa’yı, Selimiye kışlasını, sağda Topkapı Saray’ını, solda Galata‘yı görmek mümkün. Biraz daha aşağıda Yavuz Selim Han Camii, Rum Kırmızı Mektebi, Bulgar Kilisesi ve Yahudi Sinagogunu aynı silüetin içinde yan yana dinlerin kardeşliğini simgeler. Özellikle gündoğumu için öneriliyor bu teras. Buraya yolunuz düşmüşken bir Fener-Balat turu yapmayı da ihmal etmeyin.
4. Otağtepe Parkı: Ziyaret açısından genellikle Nakkaştepe‘ye yenik düşen bu güzel tepede eşsiz bir boğaz manzarası ayaklarınızın altında, çam kokusu buram buram burnunuzda olacak. Yeme-içme namına parkın içinde bir şey yok ama çıkışında ve kolayca ulaşabileceğiniz Nakkaştepe‘de bol bol kafe ve restoran mevcut. Burası yalnızca manzaranın tadını çıkarmak ve güzel bir yürüyüş yapmak için ideal. Günbatımı ise özellikle harika. Buraya yolunuz düşmüşken aşağıya Beykoz, Beylerbeyi, Kuzguncuk hattında güzel bir tur yapmayı da ihmal etmeyin.
5. Caferağa Medresesi (Sultanahmet): Belki önünden pek çok kez geçtiğiniz ama farkedemediğiniz, bünyesinde huzuru, pek çok sanatçıyı, has elma çayını barındıran bu medrese Ayasofya‘nın hemen yanında küçük bir ara sokakta sizi bekliyor. Küçük odacıklardan oluşan ve tabii ki yine Koca Sinan’ın İstanbul’a bir armağanı olan medresede ebru, hat ve daha pek çok el sanatına dair kurslar ve sergiler bulunmakta. Buradan sonra Sultanahmet‘i yeniden gezmek de eminiz harika olacaktır.